İş arayışlayım
Babam balık tutmanın yanı sıra tahta üzerine yakarak resim de yapıyordu. Antalya Keleiçi'ndeki Sanatçılar Bahçesi'nde bir stant kiralamıştı. Kendisi ara sıra buraya geliyordu, ama benden her gün güdüp standı açmamı ve orada beklememi istiyordu. Bütün gün güneşin altında beklemenin zevkli hiçbir tarafı yoktu. Bir gün babamla çok kötü bir şekilde tartıştık ve ben kendimi kaybetmiş bir şekilde koşarak nereye gittiğimi bilmeden oradan uzaklaştım. Artık eve gitmek istemiyordum. Hem kalacak bir yer hem de acilen bir iş bulmam gerekiyordu. Bİr çay ocağının yanında geçerken çaycı aradığını yazan kağıdı gördüm. Daha önce hiçbir yerde çalışmamıştım. Çaycıyı işleten kişinin yanına gidip çalışmak istediğimi söyledim. Adam şöyle bir yüzüme bakıp daha önce böyle bir yerde çalışıp çalışmadığımı sordu. Çalışmadığımı ama eğer işi bana verirse yapabileceğimi söyledim. Sonuçta çayları bardağ doldurup insaqnlara götürmenim neresi zor olabilir ki?!Ne kadar yanılmışım! Gerçi çayları orayı işleten adam doldurup bana götürmem için veriyordu ama ben götürene kadar çayın bir kısmı çay tabağına dökülüp tabaktaki şekerleri ıslatıyordu. Bu durum da çay siparış etmiş olan müşterileri kızdırıyordu. Nihayet akşam olmuştu. Şimdi de kalacak bir yer bulmam gerekiyordu. Adama bana şimdi para verip veremeyeceğini sordum. O gün kazandığım paranın yarısını vereceğini, kalanını da içeride tutacağını söyledi. Bana verdiği para kalacak bir yere ödeyebileceğimden oldukça azdı. Kalacak yerimin olmadığını ve verdiğini parayla da kalacak bir yer bulabilmemin mümkün olmadığını ona söyledim.
Çay ocağının yanında bir pansiyon vardır. Pansiyon sahibiyle benim için konuşacağını söyledi. Pansiyona gittiğimde kalacağım yeri gösterdiler. Bu oldukça büyük bir odaydı ve içeride birçok kişi kalıyordu. Yanımda başka kıyafetim olmadığından mecburen üzerimdeki kıyafetlerle yatmak zorunda kaldım. Eski ve pis battaniyeyi üzerime çektiğimde üzerine sinmiş olan kokular midemi bulandırdı. Hem bu yüzden hem de babamın durumunu merak ettiğimden uyuyamadım. Babam kalp hastasıydı ve belki de bu durumdan dolayı rahatsızlanmıştı. Sonunda daha fazla dayanamadım ve eve telefon açmaya karar verdim. Pansiyondan çıktım ve bir telefon kulübesi bulana kadar yürüdüm. Evi aradığımda telefona annem çıktı. Ben ne diyeceğimi bir anda unuttum ve hiçbir şey demeden annemin alo diyen sesini dinledim. Annem ben hiç konuşmama rağmen arayanın ben olduğumu anlamıştı. ''Engin, neredesin sen? Çabuk eve gel, baban kalp krizi geçirdi!'' dedi. Bunu duyunca 'Hemen geliyorum', dedim. Bu seferde neredeyse ben kalp krizi geçirecektim. Pansiyona geri dönmeden eve koşar adımlarla gittim. Eve geldiğimde babam salondaki çekyatta yatıyordu. Annem gidip babamın elini öpmemi ve ondan özür dilememi söyledi. Gidip dediği gibi yaptım. Babam yatağından doğruldu ve balkona çıktı. Babam kalp krizi geçirmemişti, ama yaşadığımız olaydan dolayı çok üzülmüştü.
Artık kendime bir iş bulmam gerektiğini anlamıştım. Dershaneden ayrıldığımı ve bir iş bulup çalışacağımı anneme ve babama söyledim, onlar da bu kararımı onayladılar.
Önceleri kaldırım kenarlarında küçük biblolar satmaya çalıştım ama zabıtalar beni rahat bırakmadılar. Bu işten vazgeçmek zorunda kaldım çünkü başka çarem yoktu.
İş aramaya devam ettim ve sonunda bir tavukçu dükkanında iş buldum. İşim dükkanın depo kısmında derin donduruculardan bulunan dondurulmuş tavukları parçalarına ayırmak ve cinslerine göre ön tarafa getirmekti. Dondurulmuş tavukları bıçak yardımıyla da olsa parçalarına ayırmak gerçekten zordu. Burada işim bitince ön tarafa geçip satışa da yardım ediyordum. Sanırım on gün kadar çalıştım. Yolun karşı tarafında İnegöl Köfte satan üçüncü sınıf bir lokanta vardı. Buraya garson aranıyordu. Gidip adamla konuştum ve işe alındım. Tavukçuda yaptığım işi zaten sevmiyordum.
Patron ve benden başka burada çalışan yoktu. Patron köfteleri hazırlıyor ve pişiriyordu. Ben hem garsonluk yapıyordum hem de bulaşıkları yıkıyordum. Sabah daha hava aydınlamadan işe gidiyor gece yarısı lokanta kapanınca ancak eve gidebiliyordum. Bu kadar çok çalışmama rağmen hem çok az para kazanabiliyordum hem de hiç iznim yoktu. Bunların üstüne bir de en ufak bir şeyde bile patronumdan azar işitiyordum. Bir gün patronumla konuştum ve ona bütün bu işin altından tek başıma kalkmakta zorlandığımı ve en azından bulaşıkları yıkayacak birini işe almasını istedim. Patron ilk başlarda bu teklifimi kabul etmek istemedi, ama sonunda birini işe almaya razı oldu. Lokantanın camlarından birine bulaşıkçı aradığımız yazan bir kağıt yapıştırdık. İş başvurusuna gelenler oluyordu ama patronun verdiği az maaşi duyanlar çalışmak istemiyorlardı. Bu şekilde birkaç gün geçti.
Lokantanın karşısında büyük bir cami vardı. Bu caminin bahçesinde kalacak yeri olmayan bazı kişiler kalırlardı. Bir gün nereden bizim patronun aklına geldiyse caminin bahçesinde kalan gençlerden birini alıp lokantaya getirdi. Gelen genç evinden kaçmış ve Antalya'ya gelmişti. Kalacak bir yer ve bir iş bulamadığı için caminin bahçesinde yatıp kalkmaya başlamıştı. Uzun zamandır banyo da yapmamış olmalıydı çünkü çok kötü kokuyordu. Patron ondan lokantanın deposuna gitmesini ve orada hortumla yıkanmasını istedi. Genç kendisine denileni yaptı. Artık bulaşıkları yıkayacak birini bulmuştuk. Bu durum fazla uzun sürmedi. Bir müddet sonra patron onu işten çıkardı. Yine patron ve benden başka çalışan kimse kalmamıştı.
Lokanta için ekmek aldığımız fırına çalışacak eleman aranıyordu. Bir gün ekmek almaya gittiğimde orayı işleten kişiyle konuştum. Beni işe alabileceğini söyledi. Ön tarafta durup ekmek ve diğer ürünlerden satacaktım. Lokantadan ayrıldım ve burada çalışmaya başladım. Bu işimde daha mutluydu. Daha az yoruluyordum ve lokantada çalışırken kazandığımdan daha çok kazanıyordum.
Çay ocağının yanında bir pansiyon vardır. Pansiyon sahibiyle benim için konuşacağını söyledi. Pansiyona gittiğimde kalacağım yeri gösterdiler. Bu oldukça büyük bir odaydı ve içeride birçok kişi kalıyordu. Yanımda başka kıyafetim olmadığından mecburen üzerimdeki kıyafetlerle yatmak zorunda kaldım. Eski ve pis battaniyeyi üzerime çektiğimde üzerine sinmiş olan kokular midemi bulandırdı. Hem bu yüzden hem de babamın durumunu merak ettiğimden uyuyamadım. Babam kalp hastasıydı ve belki de bu durumdan dolayı rahatsızlanmıştı. Sonunda daha fazla dayanamadım ve eve telefon açmaya karar verdim. Pansiyondan çıktım ve bir telefon kulübesi bulana kadar yürüdüm. Evi aradığımda telefona annem çıktı. Ben ne diyeceğimi bir anda unuttum ve hiçbir şey demeden annemin alo diyen sesini dinledim. Annem ben hiç konuşmama rağmen arayanın ben olduğumu anlamıştı. ''Engin, neredesin sen? Çabuk eve gel, baban kalp krizi geçirdi!'' dedi. Bunu duyunca 'Hemen geliyorum', dedim. Bu seferde neredeyse ben kalp krizi geçirecektim. Pansiyona geri dönmeden eve koşar adımlarla gittim. Eve geldiğimde babam salondaki çekyatta yatıyordu. Annem gidip babamın elini öpmemi ve ondan özür dilememi söyledi. Gidip dediği gibi yaptım. Babam yatağından doğruldu ve balkona çıktı. Babam kalp krizi geçirmemişti, ama yaşadığımız olaydan dolayı çok üzülmüştü.
Artık kendime bir iş bulmam gerektiğini anlamıştım. Dershaneden ayrıldığımı ve bir iş bulup çalışacağımı anneme ve babama söyledim, onlar da bu kararımı onayladılar.
Önceleri kaldırım kenarlarında küçük biblolar satmaya çalıştım ama zabıtalar beni rahat bırakmadılar. Bu işten vazgeçmek zorunda kaldım çünkü başka çarem yoktu.
İş aramaya devam ettim ve sonunda bir tavukçu dükkanında iş buldum. İşim dükkanın depo kısmında derin donduruculardan bulunan dondurulmuş tavukları parçalarına ayırmak ve cinslerine göre ön tarafa getirmekti. Dondurulmuş tavukları bıçak yardımıyla da olsa parçalarına ayırmak gerçekten zordu. Burada işim bitince ön tarafa geçip satışa da yardım ediyordum. Sanırım on gün kadar çalıştım. Yolun karşı tarafında İnegöl Köfte satan üçüncü sınıf bir lokanta vardı. Buraya garson aranıyordu. Gidip adamla konuştum ve işe alındım. Tavukçuda yaptığım işi zaten sevmiyordum.
Patron ve benden başka burada çalışan yoktu. Patron köfteleri hazırlıyor ve pişiriyordu. Ben hem garsonluk yapıyordum hem de bulaşıkları yıkıyordum. Sabah daha hava aydınlamadan işe gidiyor gece yarısı lokanta kapanınca ancak eve gidebiliyordum. Bu kadar çok çalışmama rağmen hem çok az para kazanabiliyordum hem de hiç iznim yoktu. Bunların üstüne bir de en ufak bir şeyde bile patronumdan azar işitiyordum. Bir gün patronumla konuştum ve ona bütün bu işin altından tek başıma kalkmakta zorlandığımı ve en azından bulaşıkları yıkayacak birini işe almasını istedim. Patron ilk başlarda bu teklifimi kabul etmek istemedi, ama sonunda birini işe almaya razı oldu. Lokantanın camlarından birine bulaşıkçı aradığımız yazan bir kağıt yapıştırdık. İş başvurusuna gelenler oluyordu ama patronun verdiği az maaşi duyanlar çalışmak istemiyorlardı. Bu şekilde birkaç gün geçti.
Lokantanın karşısında büyük bir cami vardı. Bu caminin bahçesinde kalacak yeri olmayan bazı kişiler kalırlardı. Bir gün nereden bizim patronun aklına geldiyse caminin bahçesinde kalan gençlerden birini alıp lokantaya getirdi. Gelen genç evinden kaçmış ve Antalya'ya gelmişti. Kalacak bir yer ve bir iş bulamadığı için caminin bahçesinde yatıp kalkmaya başlamıştı. Uzun zamandır banyo da yapmamış olmalıydı çünkü çok kötü kokuyordu. Patron ondan lokantanın deposuna gitmesini ve orada hortumla yıkanmasını istedi. Genç kendisine denileni yaptı. Artık bulaşıkları yıkayacak birini bulmuştuk. Bu durum fazla uzun sürmedi. Bir müddet sonra patron onu işten çıkardı. Yine patron ve benden başka çalışan kimse kalmamıştı.
Lokanta için ekmek aldığımız fırına çalışacak eleman aranıyordu. Bir gün ekmek almaya gittiğimde orayı işleten kişiyle konuştum. Beni işe alabileceğini söyledi. Ön tarafta durup ekmek ve diğer ürünlerden satacaktım. Lokantadan ayrıldım ve burada çalışmaya başladım. Bu işimde daha mutluydu. Daha az yoruluyordum ve lokantada çalışırken kazandığımdan daha çok kazanıyordum.
Bir gün orada daha önce çalışmış olan biri fırına geldi. Patron gelince onunla baş başa konuştular ve o da işe başladı. Benim yerime ön tarafa geçti, ben de arkada ne kadar pis iş varsa yapmak zorunda kaldım. Bu kişinin gelişiyle orada çalışanlar ve patronun bana karşı davranışları olumsuz yönde değişti. İstenmediğim hissine kapıldım ve patrona işten ayrılmak istediğimi söyledim. Hiç itiraz etmeden paramı ödedi ve böylece yine işsiz kalmış oldum.
İş bulmak çok zordu. Her gün saatlerce dışarıda iş arıyordum. Oturduğumuz apartmanın yanındaki apartmanda emekli bir astsubay amca ve oğlu yaşıyorlardı. Bu amcanın eşi uzun yıllar önce vefat etmişti ve iki çocuğuna hem anne hem de babalık yapmıştı. Kızı evlenip de evden ayrılınca oğluyla tek başlarına kalmışlardı. Bir gün bu amcanın yaşı benden oldukça büyük olan oğluna iş aradığımı ama uzun zamandır bulamadığımı söyledim. Arkadaşının çalıştığı otele bellboy alınacağını söyledi. Orada çalışmak ister miyim diye de sordu. Otelde çalışırsam otelin personel odasında da kalabilirdim. Bu şekilde evden de uzaklaşmış olacaktım. Antalya'nın bir köyünde olan bu otelde çalışmaya başladım. On gün kadar çalıştıktan sonra şefimiz bana istersem geceleri ön büroda çalışabileceğimi söyledi. Liseyi bitirdikten sonra İngilizcemi biraz ilerletmeye çalışmıştım. Gerçi çalıştığım otelde çoğunlukla Almanlar kalıyordu ama bircoğu İngilizce bildiği için onlara yardımcı olabiliyordum. Şefin bana teklif ettiği işi kabul ettim ve geceleri çalışmaya başladım. Benim için çalışmak gündüz çalışmaya göre daha iyiydi çünkü geceleri pek gelen giden olmadığından kitap okumak ve düşünmek için oldukça vaktim oluyordu.
Комментариев нет:
Отправить комментарий